Edebiyat Sevmemek Ayıp Mı?
Edebiyat sevmek de ayıp değil, edebiyat sevmemek de
Hatta edebiyat dersinde uyumak da ayıp değil.
Haftamızın 5 dersi, TYT sınavımızın 40 sorusu, 120 saatimizin 3 saat 20 dakikası. Evet edebiyat dersi. Hani şu kalın kalın ders kitapları olan edebiyat dersi. Hani bazen neyi niye öğrettiğini kendi de bilmeyen edebiyat dersi. Bıktırır bizi kendinden, "artık cidden yeter" dedirtir. Fen liseli öğrencileriz biz, ne yapalım kafiye veznini, divan şiirini, onun bunun öyküsünü yahut direkt yaşam öyküsünü? Ne yapalım yani eski dönem Türkleri'nin sagusunu, Anadolu'daki halkın yiğitlik destanlarını? Hangi romanda ne anlatıldığını on beşindeki deli dolu insancıklara bir iki paragrafla mı öğretecekler? Yani şimdi gönülden kopup gelen satırları bizlere dikte edip anlamamızı bekleyecekler ve dört yılın sonunda da sınav diye önümüze koyup yapamayınca da üniversiteye almayacaklar öyle mi? Olmaz. Kabul etmeyiz. Doktor ya da mühendis ya da bilim insanı olacak çocuklarız biz. Ezberlemeyiz o ninni gibi uzun metinleri. Zaten dinlemeyiz de, uyuruz. Sonra hesaplaşırız sınav anında hepsiyle. Aslanlar gibi yüksek puanımızı alırız, işte o zaman deriz "edebiyat dersinde uyumak ayıp veya aykırı değil."
Bir de uyumayanlarımız var o derslerde. Nasıl olduğunu bilmeyiz ama sıkılmazlar. Satırlardan kopardıkları şiirlerini okurlar bize. Ara sıra biz de düşeriz peşlerine. Gerçekten ilgi çekici konuştukları olur. Ellerinde kitapları olur genelde ya da zihinlerine yazarlar. Sırası gelince açıp okurlar dersin ortasında şak diye. Onları dinlemeyi en çok kalbimiz kırıkken severiz. "Ciğerin Yansın!" nidası öyle hoşumuza gider ki... Ya da bazen isyancılığımız tutar "Yiyin Efendiler!" deriz onlarla birlikte. Bazı zamanlar gelir hatta, severiz dünyayı doludizgin ama o bunun farkında olmaz. Biz de uyumayanlarla birlikte Tahir oluveririz ve Zühre'nin peşine düşeriz. Sınıfta lakırdı ederken akıllarına birkaç cümle geldiği olur, söyledikleri cümleler cuk diye oturuverir konuya. O zamanlarda çok hoşumuza gitse de dedikleri, yine de edebiyat sevmeyiz pek. "Yahu siz bunları nasıl aklınızda tutuyorsunuz?" diye sık sık da sorarız. Omuz silkerler bize. Onlar da bilmez ki nasıl oluyor. Demek ki bütün iş uyuyup uyumamakta yani yürekte.
Öyle ya da böyle bir avuç insanız okul koridorlarını ciğerlerine çeken. Bizim için edebiyat sevmek de ayıp değil, edebiyat sevmemek de. Hatta edebiyat dersinde uyumak da ayıp değil. Gelecekte hangi işi yaparsak yapalım, önceliğimz tabi ki kalbimizi insanlıktan ve sevgiden mahrum bırakmamak. Şahsi görüşüm, edebiyatın yürek işi olduğu yönünde. Bu yüzden deli dolu kanımız edebiyatla daha yumuşak akar geçer belki. Ancak böyle düşünmeyen arkadaşlarım da oldukça yufka yürekli ince insanlar. İsterdim ki müfredat bizi bir şeyler ezberlemeye zorlamasın. Hepimiz güzel satırlar okuyup yazalım. Aynı öyküde birlikte gözyaşı dökebilelim. Şimdilik sadece temenni olsa da, inanıyorum bunlar da olacak. Küçük Zonguldak'ımızın yürekli çocuklarıyız biz. Derelerimiz siyah değil de gökler kadar turkuaz akar olacak. Kalbimiz ebruli ve sevginin her tonuyla bezenmiş olacak. Hepimiz bir gün kalpten kaleme dökülüyor olacağız.
Hatta edebiyat dersinde uyumak da ayıp değil.
Haftamızın 5 dersi, TYT sınavımızın 40 sorusu, 120 saatimizin 3 saat 20 dakikası. Evet edebiyat dersi. Hani şu kalın kalın ders kitapları olan edebiyat dersi. Hani bazen neyi niye öğrettiğini kendi de bilmeyen edebiyat dersi. Bıktırır bizi kendinden, "artık cidden yeter" dedirtir. Fen liseli öğrencileriz biz, ne yapalım kafiye veznini, divan şiirini, onun bunun öyküsünü yahut direkt yaşam öyküsünü? Ne yapalım yani eski dönem Türkleri'nin sagusunu, Anadolu'daki halkın yiğitlik destanlarını? Hangi romanda ne anlatıldığını on beşindeki deli dolu insancıklara bir iki paragrafla mı öğretecekler? Yani şimdi gönülden kopup gelen satırları bizlere dikte edip anlamamızı bekleyecekler ve dört yılın sonunda da sınav diye önümüze koyup yapamayınca da üniversiteye almayacaklar öyle mi? Olmaz. Kabul etmeyiz. Doktor ya da mühendis ya da bilim insanı olacak çocuklarız biz. Ezberlemeyiz o ninni gibi uzun metinleri. Zaten dinlemeyiz de, uyuruz. Sonra hesaplaşırız sınav anında hepsiyle. Aslanlar gibi yüksek puanımızı alırız, işte o zaman deriz "edebiyat dersinde uyumak ayıp veya aykırı değil."
Bir de uyumayanlarımız var o derslerde. Nasıl olduğunu bilmeyiz ama sıkılmazlar. Satırlardan kopardıkları şiirlerini okurlar bize. Ara sıra biz de düşeriz peşlerine. Gerçekten ilgi çekici konuştukları olur. Ellerinde kitapları olur genelde ya da zihinlerine yazarlar. Sırası gelince açıp okurlar dersin ortasında şak diye. Onları dinlemeyi en çok kalbimiz kırıkken severiz. "Ciğerin Yansın!" nidası öyle hoşumuza gider ki... Ya da bazen isyancılığımız tutar "Yiyin Efendiler!" deriz onlarla birlikte. Bazı zamanlar gelir hatta, severiz dünyayı doludizgin ama o bunun farkında olmaz. Biz de uyumayanlarla birlikte Tahir oluveririz ve Zühre'nin peşine düşeriz. Sınıfta lakırdı ederken akıllarına birkaç cümle geldiği olur, söyledikleri cümleler cuk diye oturuverir konuya. O zamanlarda çok hoşumuza gitse de dedikleri, yine de edebiyat sevmeyiz pek. "Yahu siz bunları nasıl aklınızda tutuyorsunuz?" diye sık sık da sorarız. Omuz silkerler bize. Onlar da bilmez ki nasıl oluyor. Demek ki bütün iş uyuyup uyumamakta yani yürekte.
Öyle ya da böyle bir avuç insanız okul koridorlarını ciğerlerine çeken. Bizim için edebiyat sevmek de ayıp değil, edebiyat sevmemek de. Hatta edebiyat dersinde uyumak da ayıp değil. Gelecekte hangi işi yaparsak yapalım, önceliğimz tabi ki kalbimizi insanlıktan ve sevgiden mahrum bırakmamak. Şahsi görüşüm, edebiyatın yürek işi olduğu yönünde. Bu yüzden deli dolu kanımız edebiyatla daha yumuşak akar geçer belki. Ancak böyle düşünmeyen arkadaşlarım da oldukça yufka yürekli ince insanlar. İsterdim ki müfredat bizi bir şeyler ezberlemeye zorlamasın. Hepimiz güzel satırlar okuyup yazalım. Aynı öyküde birlikte gözyaşı dökebilelim. Şimdilik sadece temenni olsa da, inanıyorum bunlar da olacak. Küçük Zonguldak'ımızın yürekli çocuklarıyız biz. Derelerimiz siyah değil de gökler kadar turkuaz akar olacak. Kalbimiz ebruli ve sevginin her tonuyla bezenmiş olacak. Hepimiz bir gün kalpten kaleme dökülüyor olacağız.
2020'nin ilk yazısında büyük sorunumuz edebiyata değinmek istedim...
Tarif sanatının güzel bir örneği olmuş�� Yüreğine, kalemine, emeğine sağlık Ranacım��
YanıtlaSil