Mezunlara Nutuk - Peyami Safa
MEZUNLARA NUTUK
Gücüm olsaydı, her sene üniversitenin ve yüksek okulların son sınıf mezunlarını bir araya toplar, onlara şu fikirleri kabul ettirmeye çalışırdım:
Okulunuz bugün sona eriyor, değil mi? Ellerinize tutuşturulan diplomanın en büyük yalanı budur. Tahsiliniz bugün bitmiyor, tam tersine, bugün başlıyor. On altı, on yedi seneden beri size öğretilen şeylerin çoğu uzmanlık bakımından gereksizdir; bütün dünyada hâlâ yıkılmamış kötü bir öğretim sisteminin kurduğu geleceğe göre hafızalarınızda biriktirilmiş, unutulmaktan başka hiç bir şansları olmayan ölü bilgilerdir.
Zekanız bu kokmuş bilgi kadavralarını ne kadar çabuk atarsa, hürriyetine o kadar erken kavuşur. Mümkün olsaydı, size bugün diploma yerine bir hafıza silici verir, ilmin bu gereksiz artıklarını ruhunuzun bağırsaklarından, dışarıya çabucak atabilmenize hizmet ederdim. Ellerinizdeki diploma, öğretim denilen ve yazık ki ilacı henüz keşfedilmemiş kalıcı bir hastalığın raporudur.
Bugünden sonra ilk işiniz, kendinizi bu zoraki bilgi illetinin kalıntılarından kurtarmaya çalışmak olsun. Size uzmanlık olarak öğrettiğimiz şeylerin de bir kısmı gereksiz bir kısmı yanlıştır. Bunların içinde pek azı ileride sizin için düşünmek ve kültürünüzü derinleştirmek için malzeme olmaya yarar.
Gençler! Hayatta başarılı olanlarla olmayanlara bakınız. Eğer ticaret gibi ilkel mesleklerin zaferlerine bir göz atarsanız, bu şubede kazananlardan yüzde doksanının ticaret okulundan mezun olmadıklarını görürsünüz. Bunlar ticaretin hiç bir ders kitabında izi olmayan bütün inceliklerini tecrübe mektebinde, hayat mektebinde öğrenmişlerdir.
Doktorluk ve avukatlık gibi yarı ilkel ve yarı kuramsal mesleklerin kahramanlarına da bakınız. Bunlar da özellikle diplomalarını aldıktan sonra kendi aşklarıyla ve yenilikleriyle kitapların ve tecrübelerin üstüne kapanmış insanlardır.
İlkel ve kuramsal, serbest ve resmî bütün mesleklerde geri kalmışların hayatına bakınız. Bunlar diplomalarını alır almaz tahsilin bittiğini ve öğrenilecek hiçbir şey kalmadığını sanmışlardır. Hayat, onların gözünde iki mevsimliktir: Biri ekme çağı, ki öğrenim çağıdır; öteki de biçme devresi, ki bütün ömür süren meslek devresidir. Bu devrede ekme yok ve yalnız biçme var sanmışlardır. Hâlbuki asıl ekme devresi öğrenim çağından sonra başlar ve biçme işini de içine alır.
Şu mahalle doktoru niçin mi kazanmıyor? Muayenehanesine girip bakınız; cevap, yaldızlı bir çerçeve içinde duvarda asılıdır: Diploma! Zavallı hekim, bu diplomayı oraya astıktan sonra hastalara bakmaktan başka yapılacak işi kalmadığına inanmıştır. Kütüphanesi tam takırdır. Orada unutulmuş mektep bilgilerini hatırlatan birkaç tıp sözlüğünden ve arkadaş tavsiyesiyle alınarak tamamıyla okunmayan birkaç eserden başka bir şey göremezsiniz. Bu kitapların cildini kaplayan bir parmak toz, hekimin bütün başarısızlıklarını anlatan ve kendisinden başka herkesin görebileceği işarettir.
Bütün bu zavallılar, beşikten mezara kadar süren hayat okulundan başka okul olmadığı ve diplomasını aldıkları mektebin, asıl hayat okulunun küçük ve kötü, bir taklidinden başka bir şey olmadığını bilmeyenlerdir.
Aranızda bu gerçeği anlamayanlar, o zavallılar ordusuna katılacaklardır.
İşte bugün hepiniz, size hiç bir yapay okulumuzun veremeyeceği, hiç bir müfredat programının kazandıramayacağı bilgileri ve görgüleri temin edecek olan büyük hayat okulunun eşiğindesiniz. Bu okuldan çıkmak için ölmek lâzımdır. Yaşadığınız müddetçe, artık hocanıza yaranmak için değil, babanızın gönlünü hoş etmek için değil, iyi not almak için değil, sınıfta kalmamak için değil, yedikçe acıkan isteğinizi doyurmak için, öğrendikçe artan cehaletinizi azaltmak için değil memleketinizin ve mesleğinizin şerefi için ve nihayet kendi muvaffakiyetiniz için, program ve disiplin zoruyla değil, anlamak ve çalışmak aşkıyla, durup dinlenmeden öğrenecek ve deneyeceksiniz.
Asıl bugün okula başlıyorsunuz. Notları ve imtihanları olmayan bu büyük mektepten mezun olmak ve diploma almak yoktur. Çünkü ilim bitmez ve öğrenmek ihtiyacımız, varlığın sırları ve cehaletimizin karanlıkları kadar sonsuzdur.
Peyami Safa
Gücüm olsaydı, her sene üniversitenin ve yüksek okulların son sınıf mezunlarını bir araya toplar, onlara şu fikirleri kabul ettirmeye çalışırdım:
Okulunuz bugün sona eriyor, değil mi? Ellerinize tutuşturulan diplomanın en büyük yalanı budur. Tahsiliniz bugün bitmiyor, tam tersine, bugün başlıyor. On altı, on yedi seneden beri size öğretilen şeylerin çoğu uzmanlık bakımından gereksizdir; bütün dünyada hâlâ yıkılmamış kötü bir öğretim sisteminin kurduğu geleceğe göre hafızalarınızda biriktirilmiş, unutulmaktan başka hiç bir şansları olmayan ölü bilgilerdir.
Zekanız bu kokmuş bilgi kadavralarını ne kadar çabuk atarsa, hürriyetine o kadar erken kavuşur. Mümkün olsaydı, size bugün diploma yerine bir hafıza silici verir, ilmin bu gereksiz artıklarını ruhunuzun bağırsaklarından, dışarıya çabucak atabilmenize hizmet ederdim. Ellerinizdeki diploma, öğretim denilen ve yazık ki ilacı henüz keşfedilmemiş kalıcı bir hastalığın raporudur.
Bugünden sonra ilk işiniz, kendinizi bu zoraki bilgi illetinin kalıntılarından kurtarmaya çalışmak olsun. Size uzmanlık olarak öğrettiğimiz şeylerin de bir kısmı gereksiz bir kısmı yanlıştır. Bunların içinde pek azı ileride sizin için düşünmek ve kültürünüzü derinleştirmek için malzeme olmaya yarar.
Gençler! Hayatta başarılı olanlarla olmayanlara bakınız. Eğer ticaret gibi ilkel mesleklerin zaferlerine bir göz atarsanız, bu şubede kazananlardan yüzde doksanının ticaret okulundan mezun olmadıklarını görürsünüz. Bunlar ticaretin hiç bir ders kitabında izi olmayan bütün inceliklerini tecrübe mektebinde, hayat mektebinde öğrenmişlerdir.
Doktorluk ve avukatlık gibi yarı ilkel ve yarı kuramsal mesleklerin kahramanlarına da bakınız. Bunlar da özellikle diplomalarını aldıktan sonra kendi aşklarıyla ve yenilikleriyle kitapların ve tecrübelerin üstüne kapanmış insanlardır.
İlkel ve kuramsal, serbest ve resmî bütün mesleklerde geri kalmışların hayatına bakınız. Bunlar diplomalarını alır almaz tahsilin bittiğini ve öğrenilecek hiçbir şey kalmadığını sanmışlardır. Hayat, onların gözünde iki mevsimliktir: Biri ekme çağı, ki öğrenim çağıdır; öteki de biçme devresi, ki bütün ömür süren meslek devresidir. Bu devrede ekme yok ve yalnız biçme var sanmışlardır. Hâlbuki asıl ekme devresi öğrenim çağından sonra başlar ve biçme işini de içine alır.
Şu mahalle doktoru niçin mi kazanmıyor? Muayenehanesine girip bakınız; cevap, yaldızlı bir çerçeve içinde duvarda asılıdır: Diploma! Zavallı hekim, bu diplomayı oraya astıktan sonra hastalara bakmaktan başka yapılacak işi kalmadığına inanmıştır. Kütüphanesi tam takırdır. Orada unutulmuş mektep bilgilerini hatırlatan birkaç tıp sözlüğünden ve arkadaş tavsiyesiyle alınarak tamamıyla okunmayan birkaç eserden başka bir şey göremezsiniz. Bu kitapların cildini kaplayan bir parmak toz, hekimin bütün başarısızlıklarını anlatan ve kendisinden başka herkesin görebileceği işarettir.
Bütün bu zavallılar, beşikten mezara kadar süren hayat okulundan başka okul olmadığı ve diplomasını aldıkları mektebin, asıl hayat okulunun küçük ve kötü, bir taklidinden başka bir şey olmadığını bilmeyenlerdir.
Aranızda bu gerçeği anlamayanlar, o zavallılar ordusuna katılacaklardır.
İşte bugün hepiniz, size hiç bir yapay okulumuzun veremeyeceği, hiç bir müfredat programının kazandıramayacağı bilgileri ve görgüleri temin edecek olan büyük hayat okulunun eşiğindesiniz. Bu okuldan çıkmak için ölmek lâzımdır. Yaşadığınız müddetçe, artık hocanıza yaranmak için değil, babanızın gönlünü hoş etmek için değil, iyi not almak için değil, sınıfta kalmamak için değil, yedikçe acıkan isteğinizi doyurmak için, öğrendikçe artan cehaletinizi azaltmak için değil memleketinizin ve mesleğinizin şerefi için ve nihayet kendi muvaffakiyetiniz için, program ve disiplin zoruyla değil, anlamak ve çalışmak aşkıyla, durup dinlenmeden öğrenecek ve deneyeceksiniz.
Asıl bugün okula başlıyorsunuz. Notları ve imtihanları olmayan bu büyük mektepten mezun olmak ve diploma almak yoktur. Çünkü ilim bitmez ve öğrenmek ihtiyacımız, varlığın sırları ve cehaletimizin karanlıkları kadar sonsuzdur.
Peyami Safa
Yorumlar
Yorum Gönder